İkra’r Dergi 17. Sayısı Çıktı
4 yıl önce başladı bizim hikâyemiz. Hem de taşrada, Denizli’de… Taşrayı bilirsiniz, zordur. Bu sebeple yolculuğa başlarken çeşitli zorluklarla sınanacağımızın elbette farkındaydık. Hatta “İKRA’R buralara kadar gelebilir miydi” diye sorsanız “evet” diyebilir miydim bilmiyorum. Bu süreçte bazen ağız ucuyla övgü dolu sözler işittik bazen de “yahu ne gerek böyle şeylere” diye umutları zedeleyen cümleler. Hayal yıkıcılara rağmen güzel için yılmadık, güzellikleri yaşatmak için pek çok mücadele verdik. Ama en önemlisi bu mücadelenin içerisinde tarifi zor, maddi ölçütlerle elde edilmesi olanaksız tecrübeler doldurduk dert heybemize. İKRA’R bir mekteptir dedik, hocasının dizinin dibinden katiyen ayrılmayan talebeler olduk. En önemlisi “yalnızlık” nedir onu öğrendik. Velhâsılı bakalım daha neler öğreneceğiz.
Şimdiki hikâyemizde ise sizi baharın neşesi, keyifli bir sayının ve güzel bir içeriğin heyecanı ile selamlıyoruz. Uçmak dileyen gönül kuşumuzu Hasan Aycın’ın kaleminden izlemeye başlıyoruz ilk sayfamızda. Ve böylelikle gönül kuşumuz sayfalar arasında başlıyor seyrine. Yeri geliyor bu kuş “sinemizde bir yabancı” gibi duruyor. Yeri geliyor sesi ile “yüzümüzdeki bulutları dağıtıyor”. “Okumanın aydınlığı, gözlerimizdeki ışığı çoğaltır mı” soruyoruz, Cemil Meriç ve Luis Borges’e ithaf ettiğimiz yazımızda. Biz bu sorumuza cevap ararken “bülbül-i zer şakıyor mütemadiyen kalbimizde”, güzel bir gazelin içinde, derin bir âh çekiyor bülbül başka bir şiirde.
Bu seyrimize iki güzel röportaj eşlik ediyor. Güray Süngü ile yaptığımız keyifli röportajımızda kaybettiğimizi bulmaya, bulduğumuzu kaybetmeye çalışıyoruz. Kıymetli Prof. Dr. Mehmet Görmez Hocamızla gerçekleştirdiğimiz kalbimize ferahlık veren, okuma ve harekete geçme şevkimizi artıran röportajımızı da sizlerle paylaşmaktan büyük mutluluk duyuyoruz. Sonrasında soluğu Çengelköy’de alıyoruz. Tarihi Çınaraltı’nda bir çay içip devam ediyoruz seyrimize. Bir romanın içinden geçer gibi. Roman demişken… Hangi romanın kahramanı olmak isterdiniz? Ahmet Melih Karauğuz’un yazısı ile “aşınan geleneksel dünyamız” ve “değişen beyin yapılarımız” üzerine kurulan yeni dünyamızı anlamaya çalışıp dijital dünya karşısında yerimizi alıyoruz. Ve ardından Abdurrahman Güzel’in kaleminin mürekkebine dert olan şeyleri okuyoruz.
Özlediğimiz fabl köşemiz de bu sayıda yerini aldı. Bakalım Hint Gergedanı’nı kimler görebilecek? Bu sayımızda bir de küçük bir dosya eşlik ediyor olacak sizlere. “Gımıldak Hayatların” hayalbazı Ahmet Uluçay’ın tüm masumiyetimiz ve mahcubiyetimizle bizi perdeye dökme hikâyesini izleyeceğiz sayfalarımız arasında. Mustafa Kutlu’nun “Sevincini Bulmak” adlı kitabına dair heyecanımız da seyrimiz arasında yerini aldı, sizleri bekliyor.
Bu sayımızın hikâyesi böyle. Her şeye rağmen bütün umudumuzla ve sebatımızla 4. yayın yılımızda sizlerle olmanın tarifsiz mutluluğu içerisinde yolculuğumuza İstanbul’da devam ediyoruz. Yeni hikâyelere, nice 4 yıllara ve nice 17. sayılara diyerek… İyi ki de sizlerleyiz.