Alper Canıgüz – Oğullar ve Rencide Ruhlar
MİNİK FİLOZOF; ALPER KAMU
Bir varoluş çabası, soru, sorgu ve daha fazlası…
Kitabın arka kapağındaki ilk cümle dahi kitabı sevmek için yeterli bir sebeptir sevgili okur. “Beş yaş insanın en olgun çağıdır; sonra çürüme başlar.”
Kitapta beş yaşındaki bir çocuğun gözünden dünya en içten haliyle anlatılır, baştan sona doğal bir akışı olan kitabın yazarının kitabın içerisindeki hayatı da psiko-absürdlük abidesidir.
”Alper Canıgüz 1969 yılında İstanbul’da doğmuştur. Okuma sevgisini babasına, yazma tutkusunu müzik kabiliyetinin olmayışına borçludur. Kahkahalarla ağlatan ve hıçkırıklarla güldüren kitapların yazarı olarak anılmayı isteyen Canıgüz, politik açıdan kendisini narsisizme yakın bulmaktadır.”
Kitabın etkileyen bir diğer unsuru ise şüphesiz kapağıdır. Her sayfasında beş yaşındaki çocuğun filozof halleri okuyucuyu hem güldürür hem düşündürür. Bu durumda kapağa güzel yansıtılmıştır.
Kitaptan kısaca bahsedersek;
Alper Kamu, henüz yalnızca beş yaşında olmasına rağmen söyledikleri ve fikirleriyle bir yetişkinle oturuyormuşcasına konuşabilen bir çocuktur. Kamu, İnsanları pek sevmese de karşı komşusu Alev abla ve arkadaşı Hakan ile iyi anlaşmaktadır. Günleri kitap okuyarak, arkadaşlarıyla takılarak geçmektedir. Bir akşam hava almaya çıktığında Alev Abla’yla otururken karşı binadaki birinin hızla kaçtığını görür. Adamın kim olduğu anlaşılmaz ve binanın yukarısından Hicabi Bey’in evinden dışarı bir şeyler fırlatılmaktadır. Alper hemen binanın içine girer ve Deli Ertan’ı görür. Deli Ertan ‘ın içeride mobilyaları dışarı fırlatmakta olduğunu görür. Kafasını çevirdiğinde ise Hicabi bey boğazı kesilmiş bir halde koltuğun kenarında durmaktadır.
Polisler geldiğinde ifade vermek için babasıyla Alper de merkeze gider. Deli Ertan şüpheli durumundadır fakat Alper cinayeti apartmandan çıkan o kişinin işlediğini düşünmektedir. Polise söyleyip söylememek konusunda kararsız kalsa da, Deli Ertan’ın katil olmadığını düşündüğünden polise tüm bildiğini anlatır. Polisler, özellikle de Savcı bey bu anlattıklarının çocuğun hayal gücü olduğunu düşünseler de Alper’in söylediklerini de göz ardı edemezler. Söyledikleri, o binada oturan birçok kişiyi şüpheli durumuna düşürmüştür.
Alper’in polise anlattıklarının mahallede duyulmasıyla şüpheli durumuna düşen üç gençten biri olan Gazanfer, Alper’in peşine düşer. Zaten her zaman köpekleriyle beraber mahallenin çocuklarıyla uğraşan, öfkelendiği çocukların üzerine köpeklerini salan Gazanfer, Alper’i bulduğu anda köpeklerine yem etmeyi planlamaktadır. Alper ise Hicabi Bey’in katilinin peşine düşmüştür. Araştırma yaparken tesadüfen birkaç şey bulur ama parçaları birleştiremez. Alper bir akşam Gazanfer ile karşılaşırlar. Hemen kaçmaya başlar.Cinayetin işlendiği apartmanın kömürlüğüne saklanır. Bu Alper’in önceden beri efsane gibi dilden dile dolaşan apartmanların bodrumları arasındaki gizli tüneli keşfetmesini sağlar. Böylece birkaç şey daha öğrenir. Alper’in artık bu cinayetin katilini bulana kadar bu işin peşini bırakmaya niyeti yoktur. En sonunda polisin bulamadıklarını Alper bulur.
Fakat buradan sonrası size kalmış sevgili okur. Komik, eğlenceli yer yer şaşırtıcı bu kitabı okurken çok seveceksiniz. Her ne kadar beş yaşında da desem Alper Kamu çok doğru tespitler yapan, derin düşünceleri ve merhametiyle de filozof bir çocuktur. Yani kitabı okurken Alper burada olsa da onunla bir cinayet çözsek diyorsunuz, finaldeki mektup gözlerinizde tebessüme yol açıyor, hayata dair doğru mesajlar veriyor.
Alper Canıgüz, abdürd komedi işinde bana göre çok başarılıdır. Ben okurken çok eğlendim, yaşamak biraz da budur.
Kitabı okurken altını çizmeden edemeyeceğiniz yerler muhakkak olacaktır. Çiziniz.
“Beş yaş insanın en olgun çağıdır; sonra çürüme başlar.
Ben Alper Kamu, birkaç ay önce beş yaşına bastım. Doğum günüm yaklaşırken vaktimin büyük kısmını pencerenin önünde, dışarIdaki insanları izleyerek geçiriyordum. Hızlanarak, yavaşlayarak, türlü sesler çıkararak ve bir yerlere bakarak yaşayıp gidiyorlardı. Bir gün onlardan biri haline geleceğimi düşünmek beni hasta ediyordu. Ne yazık ki bundan kaçış yoktu. Zaman acımasızdı ve ben hızla yaşlanıyordum.
Hayatımdaki tek iyi şey artık anaokuluna gitmek zorunda olmayışımdı. Zarardan kâr. Uzun süre annem ile babama anaokulunun bana göre bir yer olmadığını anlatmaya çalışmıştım aslında. Bütün rasyonel dayanaklarıyla. hiçbir işe yaramamıştı maalesef. İlla ki uykumda kan ter içinde tepinmek, servis minübüsü kapıya geldiğinde küçük çaplı bir sinir krizi geçirmek gibi yöntemlere başvurmam gerekecekti derdimi anlamaları için. kepazelik. insanı kendinden utandırıyorlardı.”
”Neticede ahlak, herkese üç aşağı beş yukarı aynı şekilde davranabilmek değil midir?”
“Zaten insanlığa dair kavrayışımızı biraz daha ileri götürmeyecekse bir cinayeti çözmek neye yarar ki?”
“Adalet denen şey bir yalandan ibaretti. İnsanlar suç işledikleri için değil suç işlememesi gerektiği için cezalandırılıyordu. Sistem gaddarca bir caydırıcılık üstüne kurulmuştu.”