Pygmalion: Kendini Gerçekleştiren Kehanet
Bir insan kendi kişiliğini tamamen kendisi mi belirler? Bu soruya “evet” cevabını vermek çok da inandırıcı gelmiyor. Kişilik, zamanla oluşan bir şey ve kabul edersiniz ki çevreden oldukça etkileniyor. Bir insanın kişiliğinin oluşma sürecinde, kişinin kendisi kadar etrafındaki insanların da etkisi oluyor. Bu etki bazen bir hareketle, bazen de bir sözle gerçekleşebiliyor. Ama bunların dışında etki gücü çok kuvvetli olan bir şey daha var. Beklenti…
Evet, beklentiler ve inançlar insanın kişiliği konusunda oldukça önemli bir değişime sebep olabilir. Buna psikolojide “Self Fulfilling Prophecy” yani “Kendini gerçekleştiren kehanet” deniyor. Bu teoriye göre; yüksek beklentiler, yüksek performans getirir. Bu alanda çalışma yapan psikologlar, bir insanın yetenekleri hakkındaki inançlarımızın, o kişiye karşı davranışlarımızı etkilediğini söyler. (Mesela bir insanın zeki biri olduğunu düşünüyorsak ona bu şekilde davranırız) Daha sonra bu davranışlarımız, karşımızdaki insanın kendisi hakkındaki düşüncelerini de etkiler. (Kendisi de zeki biri olduğunu düşünmeye başlar) Bunun ardından o kişi de kendi hakkındaki bu düşüncelere uygun yaşamaya başlayınca, bizim o kişi hakkındaki düşüncelerimiz iyice sağlamlaşır.
Bunu 1960’lı yıllarda yapılan bir deneyle özetleyeceğim. 2 Alman psikolog, aynı seviyede olan bir grup çocuğu iki farklı gruba ayırıyorlar. Öğretmenlere, birinci gruptaki öğrenciler hakkında; ‘bu çocuklar üstün zekalı’ diye bir bilgi veriliyor. Diğer grup için ise böyle bir bilgi verilmiyor. Bir süre sonra çocukların seviyeleri tekrar ölçüldüğünde ilk grubun akıl seviyesinin ikinci gruba göre bariz bir şekilde yükseldiğini görüyorlar. Öğretmenlerin ilk grubu daha iyi kabul etmesi, onlarla daha yapıcı şekilde ilgilenmelerine sebep oluyor. Bu da öğrencilerin kendilerini geliştirmelerine olanak sağlıyor.
“Karşındakini nasıl kabul edersen, öyle olur“
Bu psikolojik etkiye “Pygmalion Etkisi” ismi de verilir. Bu isim meşhur bir mitolojik hikayeden geliyor. Hikayeye göre Pygmalion karakteri, Kıbrıslı bir heykeltıraştır. Bu karakter, yaşadığı dönemdeki kadınların hiçbirinin yeterince güzel olmadığını düşünür. İnzivaya çekilir ve yalnız bir hayat yaşamaya başlar. Bu esnada fildişinden bir kadın heykeli yapar. Bu heykeli yaparken görüp görebileceği en güzel kadın suretini yapacağını düşünür. Bu inançla heykeli tamamlar. Heykel o kadar güzel olmuştur ki, Pygmalion bu heykele aşık olur.
Bu mitolojik öyküden esinlenerek birçok eser yazılmış ve çekilmiştir. Bunlardan en meşhur olanı George Bernard Shaw’un kaleme aldığı ilk kez 1913’te sahnelenen Pygmalion isimli tiyatro oyunudur. Daha sonra ilki 1938’de olmak üzere çokça filmi çekilmiştir. Bu filmde; alt sınıf bir çiçekçi kızın, bir hanımefendiye dönüşme süreci işlenir. Sokakta çiçekçilik yapan kızı evine alan doktor, onun yürüyüşünden konuşmasına kadar her şeyini değiştirmeye ve onu bir hanımefendiye çevirmeye çalışır. Ancak bu deneyler genel olarak bir etki göstermez. Kız kendi davranışlarını değiştiremez. Günün birinde büyük bir etkinlik düzenlenir. Etkinlikte bulanan hiç kimsenin bu deneyden haberi yoktur ve herkes bu çiçekçi kıza bir hanımefendi edasıyla yaklaşır. Bu da kızın kendisi hakkındaki düşüncelerin değişmesine sebep olur. Tıpkı mitoloji ve psikolojide geçtiği gibi, insanların inançlar ve beklentileri kızın kişiliğini değiştirmeyi başarmıştır. Bunun üzerine çiçekçi kız filmin sonlarına doğru şu cümleyi kullanır:
“Çiçekçi bir kız ile bir hanımefendi arasındaki fark, nasıl davrandıkları değildir. Nasıl davranıldıklarıdır”