Kent Üçlemesi: Lütfi Ömer Akad

01.02.2022
1.079
A+
A-
Kent Üçlemesi: Lütfi Ömer Akad

Lütfi Ömer Akad adını Türk Sinemasına altın harflerle yazdırmış bir isimdir. Filmlerde kullandığı çekim teknikleri, karakter tercihleri, karakterler arasındaki konuşmalar, tercih ettiği müzikler, senaryolardaki özgün yapı ve şehirde tercih ettiği mekanlar bu başarının tesadüfi olmadığını net bir biçimde göz önüne seriyor.

Filmlerinde şehrin farklı katmanlarını ustaca işlemesi seyirciyle arasında derin bir bağ kurmasını sağlıyor. Filmlerinde kimi zaman taksici, manav, bakkal gibi alt sınıfı temsil eden tiplemeleri görürken kimi zaman da tahsilli, milyarder gibi üst sınıfı temsil eden tiplemelere şahit oluyoruz.

Bu yazıda Kent Üçlemesi olarak da nitelendirilen üç filme bakacağız. Vesikalı Yarim, Kader Böyle İstedi, Seninle Ölmek İstiyorum. Aslında Lütfi Ömer Akad, Alim Şerif Onaran ile yaptığı konuşmalarda Seninle Ölmek İstiyorum filminin mutlu sonla bitmesinden dolayı bu filmleri üçleme olarak nitelendirmenin doğru olmadığını söyler.

Yazının başlığını yine de Kent Üçlemesi olarak seçtim. Seninle Ölmek İstiyorum filminin sonu mutlu bitse de senaryosu diğerlerine çok benziyor. Daha çok diğer iki filmi esas alarak bir değerlendirme yapacağım. Vesikalı Yarim ve Kader Böyle İstedi.

Filmleri kısaca hatırlamak gerekirse; Vesikalı Yarim’de Halil ile Sabiha’nın imkansız aşkı anlatılır. Halil Kadırga’da manavdır. Sabiha ise Beyoğlu’nda konsomatris. Halil ve arkadaşlarının saza gelmesiyle başlayan aşk öyküsü, Halil’in asıl evine dönüşüyle bitecektir. Akıllarda ise o muhteşem ‘‘Sevgi de yetmiyormuş. Çok eskiden rastlaşacaktık…‘‘ tiradı ve filmin sonunda Sabiha’nın manava bakarken duyduğumuz ‘‘Kalbimi Kıra Kıra‘‘ şarkısı olacaktır.

Kader Böyle İstedi filminde ise Ahmet ile Nilüfer’in imkansız ve ironik aşkı anlatılır. Ahmet Sarıgüzel’de oturan bir taksicidir. Nilüfer ise İzmir’den okumaya gelmiş bir edebiyat öğrencisidir. Film Son Mektup şarkısıyla başlar. Ahmet havalimanında müşteri aramaktadır. Nilüfer ise kendisini almaya gelecek halasını ve eniştesini beklemektedir. Hala ve eniştenin geç kalması Ahmet’in de müşteri bulamaması üzerine hikaye başlar.

Şaşırtan Melodramlar

Bu iki film tipik Yeşilçam melodramlarından farklıdır. Yeşilçam melodramları genellikle imkansız gibi görünen aşk hikayelerini mutlu sonla bitirirken Lütfi Ömer Akad bu iki melodramda mutsuz sonla bitirmektedir. Tipik Yeşilçam melodramlarında aşıklar arasına kötü üçüncüler girer fakat filmin sonunda mutlaka üçüncü kaybeder ve aşıklar kazanır. Lütfi Ömer Akad’ın çektiği bu iki filmde ise iki aşık kaybeder ve üçüncüler kazanır. Bu bakımdan diğer melodramlardan ayrılmaktadır.

Vesikalı Yarim’de aşkın arasına giren Halil’in ailesidir. Sabiha Halil’in evli olduğunu bilmemektedir. Halil bunu gizlemiştir. Evinden barkından feragat etmiş olsa bile Sabiha bu durumu öğrendikten sonra kabullenmez. Kabullenmemesinin sebebi Halil’in ailesini düşünmesidir. Halil’in eve dönüşünde baba figürünün de önemini görüyoruz. Babası durumu öğrendikten sonra Halil’e kızmasa bile ağırlığını koyarak Halil’in eve dönmesini sağlıyor.

Kader Böyle İstedi filminde ise tesadüfler sonucu başlayan aşk yine ailenin müdahalesiyle sona erecektir. Nilüfer’in ailesi soylu bir ailedir. Kızlarını kendileri gibi soylu bir ailenin oğluyla nişanlamak istemektedir. Nilüfer hiç istemese bile baskıdan ötürü sesini çıkaramamaktadır. Nilüfer’in Ahmet’e olan aşkı bir müddet sonra onunla kaçmasını sağlar. Bu kaçışın sonu iki aşığın arabayı denize sürerek ölmeleriyle sonlanacaktır.

Zıt Figürlerin İlişkisi

Filmlerde zıt figürlerin ilişkisine ve mukayesesine sıkça rastlıyoruz. Geleneksel-modern ve fakir-zengin ayrımını net bir biçimde görebiliyoruz filmlerde. Zıt figürleri bir araya getiren temel bağ sevgi fakat çeşitli sebeplerden dolayı zıtlar bir araya gelemiyor. Hayatın acımasız bir gerçeği olsa da yaşadığımız şehrin ruhu çok iyi yansıtılmış filmlerde. Ya geleneksel ya modern. Ya fakir ya zengin. İstanbul işte. Ya Fatih ya Harbiye.

Filmlerde şehrin iki yüzünü de görüyoruz. Vesikalı Yarim’de Halil şehrin geleneksel ve nispeten fakir yüzünü temsil ederken Sabiha modern ve orta halli halini temsil etmektedir. Halil arada saza gitse de muhafazakar bir hayat yaşamaktadır. Fatih’in Kadırga semtinde Sultanahmet’in eteklerinde yaşamaktadır. Manav olarak geçimini sürdürmektedir. Sabiha ise Beyoğlu’nun Hamalbaşı caddesinde nispeten lüks bir evde yaşamaktadır. Meyhanelerde çalışmaktadır. Halil ile de bir sazda tanışırlar.

Bu aşk hikayesinde biraz da bireysel ve modern yaşam tarzına karşı aile yaşamının güzelliğini görüyoruz. Sabiha, Halil ile yaşamaya başladıktan sonra daha mutlu bir hayat sürmektedir. Filmin sonunda Halil’in ailesini öğrendiği için aşkı sonlandırması aslında toplum tarafından dışlanan bir kadının ne kadar erdemli olabileceğini göstermektedir. Geleneksel hayatın kendine göre güzellikleri varken modern hayatın da tamamen pislikte olduğunu söyleyemeyiz. İnsanların hayatına dokunmak gerekiyor sadece. Filmin bu çelişkiyle kurmak istediği dengeyi burada daha net anlıyoruz.

Kader Böyle İstedi filminde kurulan denge ise fakirlik-zenginlik dengesi. Fakir ama mutlu bir hayat yaşayan Ahmet’in yaşantısı, zengin ama mutsuz bir hayat yaşayan Nilüfer’in hayatını çok etkilemiştir. Nilüfer ailenin ismine leke gelmemesi korkusuyla çocukluğundan itibaren baskı altında büyümüştür. Normalde daha çok taşralı kesimle ünlenen aile baskısını burada zengin kesimde görüyoruz.

Nilüfer bu hayattan kurtulmak istediği için tabiri caizse kaçarak İstanbul’a gelir. Nispeten özgürleşse bile halasının baskıcı tavrı yüzünden çok da hayalindeki özgür yaşama kavuşamaz. Aslında çok bir şey istememektedir. Sürekli para konuşulan ortamdan kaçıp güzelliklerini yaşamak istemektedir. Ahmet ise fakir olsa da mutludur. Nilüfer mutluluğu fakir olsa da Ahmet ve annesiyle yaşamakta bulmuştur. Nilüfer’in yaşamak istemediği hayata karşı direnirken söylediği şu sözler filme damgasını vurmuştur: ‘‘İlla götürecekseniz ölümü götürürsünüz. Zaten götüreceğiniz yer mezarlıktan farksız.‘‘

İki filmde de zıt figürlerin kavuşamadığını veya kavuşmalarının sonucunda ölüm olduğunu görüyoruz. Sonlardan önce ise mutlu ve huzurlu hayatlar izlemiştik. Zıtlar, ölçüler esas alınarak bir araya geldiğinde toplumda mutluluk ve huzur olacağı mesajını net bir biçimde alıyoruz.

Dönemin ve Bugünün İstanbul’u

Bu başlıkta film üzerinden dönemin İstanbul’u ile bugünü mukayese etmeye çalışacağım. İstanbul her dönemde cazibe merkezi olmuştur. İnsanların okumaya, çalışmaya ve gezmeye geldiği şehirdir her zaman. Bundan dolayı sorunları her dönemde birbirine benzemektedir. Fakat filmlerde daha yeşil bir İstanbul ile karşı karşıyayız. Aynı zamanda filmlerde gördüğümüz bazı muhabbetler ve uygulamalar günümüzde geçerli değildir.

Vesikalı Yarim’de Sabiha’nın sazdan çıktıktan sonra Halil’e ‘‘Halil gel bende kal köprü kapanıncaya kadar.‘‘ demesi Galata Köprüsünün belli saatler aralığında geçişe kapalı olduğunu gösteriyor. Burada Sabiha’nın ‘‘köprü kapanıncaya kadar demesinin sebebi ise köprünün ortadan ikiye açılmasıdır.

Filmde görünen manav ve manavın karşısındaki bina Kadırga semtinde bulunmaktadır. Nuruosmaniye’den aşağı doğru inip filmin çekildiği şirin mahalleye gelmek çok keyiflidir. Filmin yirmi sekizinci dakikasında Halil’in bulunduğu tepe Kasımpaşa civarıdır. Sahnede tam karşıda görünen cami, Yavuz Sultan Selim Cami’dir. Maalesef bugün Halil’in oturduğu bölge binalarla dolmuştur.

Kader Böyle İstedi filminin başlarında şehre ilk defa gelen Nilüfer’in  ‘‘burası neresi?‘‘ sorusu üzerine Ahmet ‘‘Topkapı. Şimdi şehre giriyoruz.‘‘ cevabını vermektedir. Yakın bir zamana kadar bu adet geçerliymiş. Şehir denildiğinde akla suriçi gelirmiş. Doğma büyüme Beşiktaşlı olan bir büyüğümden de aynısını duymuştum. Beşiktaş’tan Eminönü’ne gelirken ‘‘İstanbul’a gidiyorum.‘‘ derlermiş.

Filmin dokuzunca dakikasında trafik, turist ve sorununa değiniyor. Bu sorunlar günümüzde de konuşulan sorular. Ahmet’in taksisine binen bir adam trafik hakkında şunları söylüyor: ‘‘bana bıraksalar bu trafik dalgasını bir haftada mum ederim.‘‘ aynı adam devamında turist meselesine şöyle bir yorum getiriyor: ‘‘Bunlar turist değil beyim dilenci. Avrupa’da ne kadar kopuk varsa buraya döküldü.‘‘

Sonuç

İstanbul’da yaşayan birisi olarak bu şehirde birçok hikayeye rastlıyorum. Bu hikayelerin içinde ben de oluyorum kimi zaman. Hayat da böyledir zaten. Hepimiz yazılmış bir hikayenin figürleriyiz. İstanbul’da daha çok hikayeye rastlamak için daha çok gezmeye çalışıyorum. Her sokağında farklı bir şeyler öğreniyorum.

Vesikalı Yarim benim için tanınması gereken bir hikaye. Sait Faik’in Menekşeli Vadi öyküsünden esinlenen bu filmin her detayı çok özel benim için. Filmin çekildiği mahalleye sık sık uğrayıp sahneleri gözümde canlandırmaya çalışıyorum. Bu film hakkında bir şeyler yazabilmek de çok kıymetli.

Bu filmi Ergin Aslan sayesinde onun da özelinde Beşiktaş’a borçluyum. Beşiktaş’ı takip etmek için takip ettiğim Ergin Aslan’ın film hakkındaki bir paylaşımı vesilesiyle izlemiştim filmi. Beşiktaş bize hayat dersi vermeye devam ediyor yani. Bu filmlerde emeği geçenlere sonsuz teşekkürler.

ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.