Üzgün Sincaplar Gazeli

07.03.2022
615
A+
A-
Üzgün Sincaplar Gazeli

“Buzun erimesine buzun terlemesi gözüyle de bakabilmek bir yangını anlamanın ilk hicretidir.”

Şimdi anlatacağım masal, bu yangını anlamanın bana kaç göç iklimine mal olduğunun masalıdır. Tınısı hoş gelecek belki lakin sonbahar çökecek olursa mandalinaları bile soldurabilir. Bilindik bir masal değil bu. Mesela bu kez daldan üç elmayı düşürerek başlayamayacak yazarımız girizgahına. Üç elmayı düşürmeye güç yetiremeyecek bu kez estiği yerde kaybolan rüzgar. Yardım alacak ağaç kovuklarında yaşayan bir sincaptan. En keskin yüzünü göstererek belki, belki karşılığında bir avuç dolusu fındığın ruhunu satın alarak. Belki bir göçü beraberinde getirerek. Matarasında telaşlı bir çırpınışla yola koyulması gerekecek belki de. Çok fedakarlık yapması gerektiği daha masalın başında aşikar ediyor kendini. O halde başlayalım “Bir Yusuf Masalı” erginliğine asla erişemeyecek olan masalımıza. Evet, kahramanımız; yeleleri olmayan ama eğer olsaydı kabuk tutmaya niyet etmiş tüm yaraları tek hamlede kaldırabilecek yelesiz, kızıl bir sincap…

“Bu sincap ki ağaç ağaç göç edermiş. Göç edermiş solunmayı bekleyen taze nefes gibi. Cebindeki bir avuç fındık ile beyhude sancılarını ilmek ilmek işlermiş. Her bir can kefaretle çıkar ya yola. İşte kahramanımız da yola çıkıvermiş kefareti ödenmiş kalbi ile. Ya yola çıkmalı ya da şehre bir yabancı alınmalı çünkü. Güzel şeylerin böyle geldiğine belli ki o da inanmış. Bu inançla, her adımında sinesine daha çok çekmiş karanfil kokusunu.
Nice dostlar edinmiş bu amansız yolculuğunda. Ağustosun hırçınlığı, eylülün ilham verişi azığı olmuş. Sıkılınca da kendine uyarlamış çiçeklerin hoş vasıflarını. Ve böylece “uzun yola çıkmaya hüküm giymiş.” Koşarak bir şiirin gölgesine sığındığı da olmuş, koşarak elinde sazı olan bir aşıktan kaçtığı da…
Zaman zaman noktalar, virgüller takılmış yelesiz kahramanımızın ayağına. (Evet, cümleleri yatıştıran o ama mananın anlamlı tümseğine takılıp düşen de o). Kaylule uykusundan uyanır gibi uyanmış her birinden. Rüzgar peşinde… Böylece ilk göçüşe kendi uğurlamış yazgısını… Yol bitmemiş, yolculuk da öyle. Unutmuş ayak bastığı patikaları. “Kalan sağlar haindir” ya geride. İşte onun da katili olmuş “kalmak”. Mahmum hayat tüm canlıları toprakla karıştırırken ve üst üste yığılırken günler o, göç etmiş. Ve söylentilere göre başına ne geldiyse asfaltın koyuluğuna olan düşmanlığından gelmiş.
(Burada yazar araya girer ve şöyle der: o yelesiz kahraman ona çelme takan ağaç köklerine aşık olmuştur. Ki aşk güzel görünmüştür ona, düşerken bile.) ve sessizlik…
Günlerce devam etmiş yoluna yelesiz kahramanımız. Kadifeleşmiş gözleri ele vermiş onu her seferinde. Bir seher vakti daha esmeden rüzgar, şahit olduğu her şey yokluğunu da varoluşunu da ölçmeye yetmiş. Hava soğumadan ve solmadan kızıl yeleleri, son kez daha dile getirmiş Hakk’lı olduğunu. Ve ufuk kızarmış, güneş görünmüş. Ardından hırçın bir esinti hissetmiş olmayan kızıl yelesinde. İşte yetişmiş rüzgar ardı sıra. Almış ona ait olanı.
Üç içi boş fındık kalmış geride. Biri Ağrı dağının tepesine düşmüş, biri mahur bir besteye dönüşmüş. Ve sonuncusu da rüzgarın nefesi olup her gün güneşle birlikte tekrar, tekrar ve tekrar sönmüş.”

 

 

Esra Bey
Esra Bey
"Kalem benim kale'm..."
YAZARA AİT TÜM YAZILAR
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.