Kadere İnanıyorum
Doğumum yazıldı. Türklüğüm yazıldı, müslümanlığım yazıldı. Kadere inanıyorum. Nerede doğacağım, hangi annenin rahmine düşeceğim yazıldı. Tüm yazılanlar, kalemle yazıldı. Allah benim hakkımda yazdıklarıyla beni görevlendirdi. Niçin bu çağa doğdum, niçin başıma gelenlere muhatap oldum hepsinin cevabı burada gizli.
Her birimiz görevimizin ne olduğunu aramakla mükellefiz fakat henüz çoğumuz görevlendirilmiş olduğumuzun farkında değiliz. Dünyaya fırladığımızı zannediyor, tesadüfen bu çağa doğduğumuzu düşünüyoruz. Hal böyle olunca görevlendirmeden değil, tesadüflerden söz etmek zorunda kalıyoruz. Oysa her kişinin doğumunun ve ölümünün hatta evliliğinin yazılı olduğuna inanılan bir toplumda böyle bir hal üzere olmak göze ilginç görünüyor. Allah her birimizin doğumunu zar atarak belirlemediyse, kurduğu evren içerisinde tek tek her birimize belli bir misyon yüklemiş olmalı. Nitekim bunu başımıza gelen olaylar üzerinden bize bildiriyor da.
Yalnızca peygamberler vahiy alır. Ancak bu gerçek, diğer kulların Allah ile hiçbir irtibatı olmadığı anlamına gelmez. Nitekim Allah hiçbir kulunu yalnız bırakmaz düsturuna da inanıyoruz. “O, her kişiye günahlarını ve yanlışlardan korunmasını ilham eder” (Şems Suresi, 8. Ayet) Her birimize şah damarımızdan daha yakın olan bir yaratıcı elbette hiçbirimizi dünyada başıboş bırakmayacaktı.
Savaşlar, açlık, sefalet, atom bombası.. başımıza gelen tüm belalar karşısında birer seyirciden öte gidemiyorsak, kalbimizle buğz etmekten de mi aciziz? Buğz etmeyi sakın küçümseme, kalbinde bir şeye karşı yerleştirdiğin nefret ya da istinkâr duygusu, seni o şeye karşı mesafe koymaya zorlar. Bu halin birçok kişide vücut bulması da toplumsal zeminde etkiye sebebiyet verir. Yeterince buğz eden kişi varsa, yeterince kalp söz konusu kötülüğe karşı soğursa, o kötülük beslenecek kaynak bulmakta zorlanmaya başlar. Yani her bir kötülük aslında senin, benim, onun kalbinden beslenir. İyilikler de öyle. İşte bu sebeple her birimiz kalbimize neyi koyacağımızı iyi seçmek zorundayız. Bu noktada da devreye yukarıda sözünü ettiğim görevlendirilme meselesi giriyor. Ne için görevlendirildiğini keşfettiğinde, kalbine hangi kuşun konması gerektiğini de elbet bulursun. İşte bu yolla savaşlarda ölen çocukların hesabını Allah’a sormaktan beri durabilir ve asıl sorumlunun hepimiz olduğunu görebiliriz ve bunu değiştirebiliriz. Bu yüzden böyle buyuruyor şair: “Kalbine dön!”