Bir Gönül Dizisi: Gönül Dağı
Sizlere gönül dağlayan bir diziden bahsetmek istiyorum. Gönülden yana, öylesine çok ders çıkardığımız öylesine çok aile ve akrabalık bağlarımızın nasıl olması gerektiğine dair öğütler aldığımız bir dizi ki bu, her izleyenin kalbinde saraylar inşa ediyor.
Dizinin adı ilk cümlede geçtiği gibi “Gönül Dağı”. Hepimizin kulağına Neşet ağamızdan kalan Gönül Dağı türküsü gibi, bu dizi de yüreğimize, aklımıza kazıdığımız bir yapım. Öncelikle dikkat! Bu dizide aile içi şiddet, kadına ve çocuğa şiddet, cinsellik, entrika, kimin kiminle olduğuna dair sapkınlık gibi şeyler yok! Aksine bu dizide her gün düğün, her gün gülen yüzler, birbirlerine hoşgörü ile, sadakat ile, muhabbetle bağlı aile bağları, dostluklar, aşklar vardır. Kimsenin kimsenin arkasından kötülüğüne iş çevirmediği, gerçekten incitmek istediği için can yakan ne bir fiili eylem, ne de bir söz vardır.
Ha şimdi yalnızca bu şekilde süren bir dizi mi olur demeyin? Bu dizi elbette ki yalnızca güllük gülistanlık gitmiyor. Taner var mesela, dizi de başrollerden biri olarak adı geçen Berk Atan’ın canlandırdığı karakter. Taner, hep garip kalmış. Çocuk yaşta yetim olmak ne demek öğrenmiş, pencere başında babasının yollarını gözlemiş hep. Sonra tam babasının yokluğuna alıştım dese de bu defa bir sevda garipliği başlamış. Dilek’e sevdalanmış ilkokul sıralarındayken. Dilek de diğer başrol, Gülsim Ali İlhan’ın canlandırdığı karakter. Taner ve Dilek çocukken birbirlerine ne kadar sevdalanmışsa da, Dilek ailesiyle göçüp gitmek zorunda kalmış Taner’in gönül diyarından. Taner büyüyünce sırf çocukken Dilek pilot olma hayalini kurdu diye bir uçan araba icat etmiş. 66’yı. Benim öğrendiğim ise şuydu, sevmek sevdiğinin hayalini sevmektir. Sevmek, onun yolunu sevmektir; özlemini, bekleyişlerini, hasretinin pencere önü akşamlarını sevmektir. İşte Taner ve Dilek tam da bunu öğretiyor bizlere.
Sonra bir başka karakter, Veysel var mesela, dizi de yardımcı oyuncu olarak geçen Semih Ertürk’ün canlandırdığı karakter. Veysel ise Taner’in tam tersi ama aynı kaderi yaşamış birisi. Taner’e nazaran Veysel’in babası yanında, sapasağlam, her zaman eve geldiğinde seslenebileceği, aynı sofrada ekmek bölüşebileceği bir babası var ama… Ama işte. Veysel de yanı başında varken babası yetim hissetmiş hep. Çocuk yaşta ufacık bir haylazlığından ötürü okuldan alıp sanayiye vermiş babası. Hayali neydi, hedefleri neydi dinlememiş hiç. Yüzü gözü kapkara iken okula giden arkadaşlarını seyretmiş. Kocaman adam olmak istemiş ama olamamış. Hep babasının gözüne girmek için çabalamış yıllarca. Ne yaptıysa, ne ettiyse de hiçbir zaman girememiş o baba gözlerine. En azından her şeyden, herkesten çok sevdiği Cemile’m dediği çocukluk aşkıyla evlenmiş. Cemile, oyuncu Nazlı Pınar Kaya’nın canlandırdığı karakter. Veysel en çok, hep çok Cemile’yi sevmiş. Gülse onunla gülmüş, ağlasa onunla dökmüş gözyaşlarını. Cemile de hiçbir zaman üzmemiş Veysel’ini. Veysel’in gücü eve çıkmaya yetmediği için kayınpederi, kayınvalidesi ile birlikte kalmış. Neden? Yeter ki Veysel yanında olsun. Bir yere mi gidecek Veysel, kalkacak mı Veysel. Tüm dünyasını Veysel bellemiş anlayacağınız. Gözü ne para, pulda; ne konakta, handaymış. Şimdi akıllara şu geliyor; sıkıntılarla kurulan yuvalar. O olsun, bu olsun; şuyum tam, sırtım pek olsun diye kurulan yuvalar. Sevmek, yanındakini sevmek değil miydi? Bize mi öğretildi yanlış yere? Sevdiğini en sıfırından mobilya ile mi severdi insan, sevdiğini koskoca, gepgeniş evlerle mi severdi? Arabasıyla, üstü, başıyla mı severdi? Benim öğrendiğim sevmek Veysel ile Cemile gibi bir sevmekti. Onun her durumunu bilerek, onun zorluğunu, sıkıntısını bilerek sevmek. Varlığıyla hayat bulmak demek değil miydi sevmek?
Bir de dizinin en komiği, en merhametlisi, en cana yakını var, adı Ramazan. Ramazan, bir diğer yardımcı oyuncu Cihat Süvarioğlu’nun canlandırdığı karakter. Ki öznel yorumum şu. Bana kalırsa dizinin asıl gizli başrolü Ramazan’dır. Ramazan aslına bakarsanız kendi halinde, kimseye zararı dokunmayan, ailesiyle birlikte yaşayan, boş beleş birisi gibi gözükebilir dizide. Ha ama ‘amcolu’ Taner’in bir sıkıntısı mı var, Ramazan hemen orada. Amcolu Veysel’in canı mı sıkılmış, Ramazan hemen yanında. Ramazan’ın kilit olayı da bu bence. Ramazan herkesin yanında. Belki de hayatınızda vardır böyle insanlar. Sizlere hayır dahi demeyen, kızmayan, üzmeyen. Her olumsuz durumda yanınızda olan bir Ramazan. Hep hallederiz diyen bir Ramazan. Hayalperest, cana yakın, merhametli bir Ramazan. Eminim vardır. Şimdi herkesin sevdasından bahsetmişken, yok mudur Ramazan’ın gönlüne düşen bir yangın yeri? Var elbet. Ramazan’ın Asuman’ı var. Asuman, oyuncu Çağlar Hazal’ın canlandırdığı karakter. Esmer tenli, kahve saçlı, kahve gözlü, sesi, sözü güzeller güzeli Asuman. Gedelli belediye başkanının kızı Asuman. Zaten en büyük sorun da bu Asuman için. Babasının konumundan ötürü hep babasının istediği olan Asuman. Hep onun çizdiği yol üzerinde yürümek zorunda olan bir Asuman. Asuman başta çok itici bulsa da Ramazan’ın o deli dolu hallerini. Sonradan kalbinin her yanını kaplayan bir Ramazan sevdası başlamış onun için. Delisin ama seviyorum demiş. Merhametini sevmiş, sevmeyi bilmesini sevmiş Ramazan’ın. Zaten babasının isteği dışında yaptığı tek isyanı da Ramazan üzerine olmuş. Ramazan belediye hoparlöründen şarkılar çalmış Asuman için. Kaç defa yaka paça atılsa da belediyeden… Hani vardır ya Nazım’ın Vera’sı, Abdurrahim’in Mihriban’ı, Özdemir’in Lavinia’sı… Ramazan’ın da Asuman’ı varmış şiirlere konu edilebilecek. Etmiş de. Şiire değil de, yazdığı romanına konu etmiş Asuman’ı, tüm yaşadıklarını. İyisini, kötüsünü, gülüşünü de yazmış, ağlamalarını da. Hikayesine de ana karakter Ramot’u koymuş, kendi hayatını anlatmak için.
Tüm bu ana olayların döndüğü karakterlerin en başında öyle bir karakter var ki. Hepimizin kapısını çalmak isteyeceği, derdini, tasasını anlatmak isteyeceği bir karakter. O da Ciritçi Abdullah. Amcoluların dedesi. Oyuncu Yavuz Sepetçi’nin canlandırdığı karakter. Bu Ciritçi Abdullah dertleşirken rakı sofrasında değil, aksine çay sofrasında dertleşiyor. Karanlıkta değil, aydınlıkta hasbihal ediyor. Yüreğini ardına kadar öyle bir açmış ki. Kim gelirse hoş geldin, kim giderse yolun açık ola diyor. Aşığın dilinden de, delinin işinden de anlıyor. Yargılamadan, kızmadan, biri diğerine üstün tutmadan herkese kucak açıyor. Gönül Dağı’nı hep yürüyüşe çıkıyor. O kimseye değil tüm derdi, tasası, sıkıntısı her neyi varsa Gönül Dağı’na anlatıyor. Ciritçi Abdullah işte böyle birisi. İnsana değil, hakka bağlı olan. Aşığa değil, maşuka bakan. Deli diyedir diye değil, abdal diyedir diye dinleyen birisi.
Diziden anlatmak istediğim çok şey olsa da, hatta çoğu karakteri anlatmasam da. Ana karakterler üzerinden bir tanıtım olarak geçip umarım diziye bir dikkat çekebilmişimdir. Sizlerin de Taner gibi sevdasına gönülden bağlı bir sevdiği, Veysel gibi aile zorluklarına rağmen sonuna kadar direndiği ve ona dayanak olan Cemile’si ve herkesin yanında olan Ramazan gibi bir dostu olması dileğiyle. Ben de size her şeyi dinleyen, gönlünü herkese ardına kadar açan Ciritçi Abdullah olabilmişimdir inşallah. Kesinlikle izlemenizi tavsiye ediyorum.
Dipnot: Ha bu arada her gönlünüz kırıldığında Gönül Dağı’ndan esrarengiz bir biçimde taşlar düşüyor. Haberiniz olsun.
Gönül dağlarınızın yıkılmaması duası ile. Kalın sevgiyle…
Dediğiniz gibi gönül dağlarımız yıkılmaz inşallah.
Gönlünüze ve kaleminize sağlık.🕊️🤍
Teşekkür ederim. İnşallah.