Han Mı? Modern Çarşı Mı?

03.01.2022
1.228
A+
A-
Han Mı? Modern Çarşı Mı?

İstanbul Manifaturacılar Çarşısı, mimarlık tarihinde hem dünyada hem Türkiye’de modernizm akımının ilklerinden ve önemlilerindendir. Süleymaniye Külliyesi’ne komşu olan bu yapıyı mimarları Doğan Tekeli ve Sami Sisa’yı da tanıyarak inceleyelim.

 

Mimar Doğan Tekeli, 1929/Isparta doğumludur. 1952’de İTÜ Mimarlık Fakültesinden Yüksek Mimar Mühendis olarak mezun olmuş ve  1954 yılında Sami Sisa ile birlikte Site Mimarlık Bürosu’nu kurmuştur fakat bu şirket, günümüzde Tekeli-Sisa Mimarlık Ortaklığı adıyla varlığını sürdürmekte. 1956 yılında Güzel Sanatlar Akademisi’nde asistanlık, 1961-1971 yılları arasında İTÜ Mimarlık Bölümü’nde proje dersi yürütücülüğü, 1957′de bir dönem Mimarlar Odası Başkanlığı yapan Tekeli, 1985-1989 yıllarında İstanbul Büyükşehir Belediyesi Danışma Kurulu üyeliği görevinde bulunmuştur. 1992′de Ağa Han Mimarlık Ödülü Jürisi’nde görev yapmış ve 1994-1995 yılları arasında aynı kurumun yönetim kurulunda yer almıştır. 1994 yılında Mimarlar Odası Ulusal Mimarlık Ödülü ile ödüllendirilen Tekeli’ye 2000 yılında kendisine İstanbul Teknik Üniversitesi tarafından fahri doktora unvanı verilmiştir. Sami Sisa ile birlikte katıldığı mimari proje yarışmalarında 28 birincilik ödülü olmak üzere 60′ı aşkın ödül kazanmışlardır. 130′u uygulanmış 200′ü aşkın projede imzası bulunmakta.

Kendisinin mimarlık öğrencilerine bıraktığı üç kitap bulunmakta; Mimarlık: Zor Sanat, Cumartesi Buluşmaları, Çebiş Evi’nden Hisartepe’ye..

 

Tekeli’nin ortağı mimar Sami Sisa ise 1929′da İstanbul’da doğmuştur. İstanbul Teknik Üniversitesinden 1952 yılında mezun olduktan sonra bir süre İstanbul Belediyesi planlama bölümünde çalışmıştır. Doğan Tekeli ile birlikte 1954 yılında SİTE Mimarlık Bürosu’nu kurduktan sonra 1955 yılında İzmir Belediyesi’nde Konak Sitesi projelerinin hazırlanmasında danışmanlık yapmıştır. Daha sonra bir süre İsrail’de Arieh Sharon’un ve İsviçre’de Rolland Rohn’un bürolarında çalışarak mesleki bilgi ve görgüsünü arttırmıştır. Çeşitli tarihlerde birçok ulusal yarışmada jüri üyeliği yapmıştır. 98′i uygulanmış, 165 projede imzası vardır. Bazı eserleri 1982 yılında Venedik Bienali’nde sergilenmiştir. Eserleri, birçok dergi ve kitapta yayınlanan makalelerin yanı sıra, iki monografide yayınlanmıştır. 1994 yılında kendisine Mimarlar Odası Ulusal Mimarlık Büyük ödülü verilmiştir.

 

Tekeli&Sisa Mimarlık Ortaklığı

Tekeli-Sisa Mimarlık Ortaklığı Türkiye’nin günümüzde çalışmakta olan en köklü ve kurumlaşmış mimarlık pratiklerinden biridir. Büro katıldığı yarışmalarda 60’ı aşkın ödül almıştır. Doğan Tekeli ve Sami Sisa, 1994’te Mimarlar Odası’nın Büyük Ödülü “Sinan Ödülü”ne layık görülmüştür. 100 kadarı uygulanmış 180’i aşkın büyük proje tamamlamış olan büro, Antalya Havalimanı, Oyak-Renault, Lassa, Metrocity, İş Kuleleri, Halk Bankası, Hazine Müsteşarlığı gibi önemli yapılarla tanınmaktadır. Büronun etkinlik alanı büyük ölçekli kompleksler, endüstri yapıları, büro binaları, konut uygulamaları, eğitim ve kültür yapıları ve çevre düzenlemeleri gibi konuları kapsamaktadır.

Tekeli ve Sisa Ortaklığı’nın Mimari Yaklaşımı

Kurulduğu yıllardan beri büro, mimarlığın toplumsal bir sanat olduğunu kabul ederek, topluma ve çevreye karşı sorumluluk bilinciyle hizmet vermektedir. Bu bilinçle, tüm tasarımlarında, yapı ekonomisini sürecin ilk aşamalarında dikkate almakta, gerçekçi bir mimariyi amaçlamaktadır. Tümevarım olarak tanımladıkları tasarım süreci biçimin kendi işlevsel ve strüktürel öncelikleriyle oluşmasını sağlayan rasyonel bir tutumdur. Yapı biçimi, işlevin senaryolaştırılarak şiirsel bir bütünlük içinde yorumlanması sonucu ortaya çıkar. İnsanın yapıyla ilişkisi, ülkenin var olan teknolojik olanaklarının geliştirilmesi, fiziksel ve tarihi çevreye saygı elli yılı aşkın süredir çok farklı konu ve ölçeklerde proje üreten büronun tasarım sürecini yönlendirir. Tasarımın, düşünüp çalıştıkça olgunlaşan, sürekliliği olan ciddi bir süreç olduğu gerçeğinden yola çıkarak, kişisel ve geçici tatminler sağlayan kolay çözümlere, moda biçimlere kapılmadan, zamana dayanıklı, dingin bir mimariye ulaşabilmek büronun başlıca amacıdır.

 

 

 

 

 

 

 

 

İMÇ BİNALARI

Yerel ve evrenselin ara kesiti olarak gösterilen İMÇ Binaları, İstanbul’un en önemli modern yapılarından biridir.

Han mı? Modern Çarşı mı?

”Yerelden İlham Almak, Evrenseli Tasarlamak”

Mekânsal kurguyu oluştururken mimarların iki ilham kaynağı olmuş: yapının kullanıcılarının eski çalışma mekânı hanlar ile Amerika’da inşa edilen alışveriş merkezleri. Bu iki yapı tipinin ortak noktaları içe dönük olmaları. Yapı, zemin kattaki dükkan-sokak ilişkisi dışında, özellikle üst kotlarda iç mekâna yöneliyor ve esas dünya avlularda kuruluyor, ancak alışveriş merkezi gibi bütünüyle kapalı değil. Mekânın kullanıcısı dış mekânda, saçaklarla örtülü açık koridorlarda dolaşıyor.

Plan kurgusunda önemli olan noktalardan biri sokak fikrinin korunması oluyor. Sokakların canlı yaşantısını koruma, yapı ile kent arasında kent dinamiğini oluşturan bir ara kesit oluşturma fikri ortaya konuluyor. Her ne kadar mimarları projelerini anlatmaya bu sözle başlamasa da, projenin karakterini oluşturan temel unsur avlu-sokak ağıdır. Tamamen yayalaştırılmış bir alan olarak ele alınan projede, avlular ve açık koridorlar üzerinden yaya akışı kesintisiz olarak devam eder. Yaya trafiği, bulvarın yoğun taşıt trafiğinden ayrılır, arsanın eğiminden yararlanılarak bloklara düzayak girişler sağlanır.

Bloklar, birbirlerine sokaklar ve avlularla bağlı, hemen hemen eş büyüklükteki 3-4 katlı kütleler olarak tasarlanmış ve yapının karakterini oluşturmuşlardır. Altısı kapalı, biri şadırvanlı ve biri de mezarlıklar avlusu olmak üzere toplam 8 avlu etrafında kümelenen dükkanlar, avlular sayesinde dış mekânla kontrollü olarak ilişki kurarken, aynı zamanda yine bu avlular sayesinde kendi küçük ölçekli kamusal mekânlarını oluştururlar. Proje bulvar boyunca uzanan avlulu altı bloktan oluşur. Projenin programı dört farklı tipte 1117 dükkan, depolar, ofisler ile ortak alanlardaki lokanta ve büfelerden, çarşıya hizmet veren kapalı ve açık otoparklardan oluşmaktadır. Kütleler, bulvara göre açılı yerleştirilerek Süleymaniye Camisi’ne doğru yönlenmektedir.

Mimarlar tasarımda Eminönü’ndeki hanlardan esinlenmişlerdir. Süleymaniye’nin eteklerinde bir modern yapı inşa etmenin zorluğunun ve gölgede kalma çabasının proje için oldukça yönlendirici bir faktör olduğu muhakkak. Bu nedenle, eskiye referans veren tasarım kurgusu anlaşılabilir, ancak mekân kurgusuna ve biçim diline bakıldığında, yapının hanlarla kurduğu ilişkinin oldukça zayıf olduğu görülecektir. Ortak mimari öge avludur. Hanlardaki avlular, etrafından izole olmuş mekânlardır, geçirgenliği yoktur. Oysa İMÇ’de avlu, izole edilmiş bir mekânı tanımlamaz, aksine birleştirici unsur olarak kullanılmıştır. Yer yer açık koridorlarla bulvar cephesinde ve açılan yırtıklarla arka cephede iç mekânın zenginliği dışarıya yansıtılmıştır.

Proje dönemin çarşı anlayışına da farklı bir yaklaşım getirmektedir. İMÇ’nin tasarımı inşa edildiği dönem için yeni bir çarşı kurgusu tanımlar.

Sultanhamam’daki hanlara, dar sokaklardaki araç trafiğine ve yaya yollarının yokluğuna alışmış, çarşı kompleksinin müstakbel kullanıcıları için yeni olan sadece yapı değil, aynı zamanda yeni kamusal mekân önerisidir. Aslında yayalaştırılmış alan, o dönemde sadece İstanbul için değil, tüm dünya için yeni bir kurgudur.

İMÇ’nin Duvarlarında Sanat İzleri

Füreya Koral’ın Seramik Pano Çalışmaları

Kuzgun Acar’ın Soyut ‘Kuşlar’ Heykel Çalışması

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Eren Eyüpoğlu’nun Mozaik Pano Çalışması

Bedri Rahmi Eyüpoğlu’nun Mozaik Pano Çalışması

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Ali Teoman Germaner’in Rölyef Çalışması

Nedim Günsür’ün Mozaik Pano Çalışması

Sıla Durak
Sıla Durak
Sanat üzerinde izler bırakma istikametinde. Mimari, edebiyat, biraz da medya ve iletişim.
YAZARA AİT TÜM YAZILAR
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 2 YORUM
  1. Mustafa Güler dedi ki:

    Bu gün, Tarihin Tamda göbeğinde böyle bir yapı yapılmaya kalkışılırsa, mimarlar odası ortalığı yıkar..

    1. Sıla Durak dedi ki:

      Dünya üzerinde genel olarak kabul gören akım o gün ne ise ona göre düşünülüyor maalesef. Bir de zamanın değiştiği gibi koruma anlayışları da değişiyor haliyle..