Katıksız

27.11.2021
522
A+
A-
Katıksız

Büyük bir kalp sızısıyla dile geldi Firû ya da uyandırıldı mı demeliyiz; aşk ki ah deyince tutuşmayan Kerem, dağı delse altında kalmayan Ferhat, Şivekar’ın başlatıp da sonunu getiremediği bir Yusuf masalıdır. Aşk tanımlanmalıysa işte böyle tanımlanmalıydı ve aşk yaşanmalıysa insanların kalabalık düşüncelerinin olmadığı yerlerde kök salmalıydı. Savaşsa benim savaşım, aynaysa benim sinem yansır isli gökyüzüne diye mırıldandı. Nedir bu insanlar? Nedir ki bir kişi yetiyorken, bir kişi merhem olabiliyorken açık kalmış yaralarıma; tüm bu insanların çehresinden düşen hayal kırıklıklarıyla kesiliyor yeniden bileklerim. Bilmiyorlar ki sen varsın diye yürüyorum bu kendini bilmez kaldırımlarda. Sen varsın diye soğuyor ellerim, sen varsın diye düşesim geliyor engebesi bile olmayan bu çiçekli yolda. Bir karmaşa. Çıksam sana çıkıyorum, düşsem sana düşüyorum…

Ve işte Kasım’a böyle yetişti Firû; kaçtığı da yoktu Ekim’in ama Kasım kekremsi hızıyla dört nala üstüne geliyordu. Ekim kim vurduya giden bir konvoy çocuğu gibi. Geldi, oysa son günleri ne güzeldi ama Firû yine de bugün yolda karşılaştığı herkese boynundaki deniz kabuklarından yapılmış koyu yazgı ile ölmek istediğini söyledi. Neden onu her düşündüğünde uyandırdı içindeki bu sepyamsı güzelliği. Kalktı, onun okuduğu kitaplardan aldı, onun çizdiği satırları okşadı ve ah çekti. Nasıl öldürmeliyim seni, dedi hem de dar gönlümde genişçe bir yer kiralamışken sana. İnsan sevdiğini hangi cüretle öldürmek isterdi. Ne aptalca dedi sonra. Kelimeleri bir hışımla tekrar topladı ve onu mahvedeceğim dedi, onun benden haberi dahi yokken… yıllardır en iyi bildiği işti karşılıksız, katışıksız sevmek onu. Ama ağır gelen bir şeyler vardı. Bu ağır şeylerdi belki onu bu kadar cesur yapan. ”Ben nasıl sevmişim ki seni her dalgınlığıma bir buketle giriverdi” dedi. ”Ben nasıl sevmişim ki seni gökyüzünden habersiz uçurtma uçuranların dolambaçlarında hep sana rast geldim. Ben nasıl sevmişim ki seni o kadar sevmişim işte.” Daha ne kadar sevebilirdi, peki geri dönmeyi düşündüğü zaman yıkık dökük kulübenin önünde ağlayan kızı yerinde bulabileceğini mı sanmıştı. ”Sen hırpalandın, haberi bile olmadı Firû. Daha da olmamalı” diye bir iç ses…Ve Kasım da geçti, yıllar da… İçe güvenmenin müphem ağırlığıyla ceplerini doldurdu kış günü. Artık eve dönme vakti.

 

ETİKETLER: , ,
Esra Bey
Esra Bey
"Kalem benim kale'm..."
YAZARA AİT TÜM YAZILAR
ZİYARETÇİ YORUMLARI - 0 YORUM

Henüz yorum yapılmamış.