Muhabbet Gök ile
Güneş battıktan sonra geride kalan o buruk dakikalarda
Başka bir dil konuşuyor, gök, aldırmadan karanlığa.
Dalgalar kıyıya değil yüzümüze vuruyor,
Gözlerimizi kapattıklarımızı.
Denizler çiçeklere hasret,
Toprak olma hayalini en çok ilk ve son baharda kuruyor.
Topraksa kırgın. Varlığını unuttuğumuza belki, belki kuraklığına.
Esas kavuşma anını bekliyor, biz o sırada
Gözlerimiz bağlı, ondan gün toplama telaşında.
Ceplerimizde dünyalarca yalnızlık…
Bilmem kaçıncı can çığlığından sonraydı,
Bağbozumlarını terk edip, kulaklarımızı içimize kapatalı?
Kimindi bu tını? Duymayı, dinlemeyi unuttuk…
Yokuşlar ve kuşlar arasındaki bağı
Pedal çevirmeden bisiklet sürme anındaki kanatlılık hali olarak betimledik
Esasında yokuşlarda buluruz sandık, kuşlarda aradığımızı
Rüzgarın alfabesini şakıyamamaktan ileri gelen
Ciğer ile kalp arasındaki yolun kaybı diyor doktor buna.
Işıkları kim kapattı?
Bulmak ömür aldı, yol kaybından ölüyor hasta…
Dünyanın bütün temiz havaları camın ardında,
Pencereyi kim sakladı?
Burun direklerinde dörtnala yankılanan sese tutunarak
Sağ ayağını soluna gurbet kılan
İnsanın kendinden kendine
Yanında o kimsenin görmediği çocuk ile yürüyüşü
İşte böyle başladı.
Sırtında kamburdan yükler,
Kırgınlıklarını almadım mı sandı?
Bileklerinde kördüğümler?
El açıp amin dediği duaları…