Mutluluğa Dair
Yazmak istiyorum bazen. İki odalı evimde çayımı demleyip saatlerce yazmak… Derdimi başka şekilde anlatacak bir statüye sahip değilim halk arasında. O yüzden sadece yazabiliyorum. Çünkü yazmak eylemi yaşa, tecrübeye bakmıyor. Mesela klavyede on sekiz yaş sınırı yok. Değil mi?
İki odalı ev demiştim. Birinde beni en iyi anlayan, en hızlı yatıştıran ve düştüğüm buhran çukurundan en çabuk alıp kurtaran yol arkadaşım kitaplar ve şiirler, diğerinde ben. Mutlu mesut geçinip gideriz işte. Kavga etmeyiz mesela, okuyamadığım kitaplar darılmaz bana; yazmadığım vakitlerde kalemim mürekkep dökmez hıçkıra hıçkıra.
Ama illaki Kızılay’a yakın olmalı. Nedendir bilmem bu içimdeki Ankara sevgisini; özlemini, umudunu. Kalabalıklara olan nefretimi bile al-aşağı eden bu özlemin nedenini sorgulayan insanlara verebileceğim, onları tatmin eden bir cevabımın olmaması beni onların gözünde ‘’takıntılı’’ durumuna düşürüyor. Bundan üzüntü duymuyorum. Biliyorum ki insan sevebilir, bir insanı; mevsimi, havayı, şiiri yahut bir şehri. Olamaz mı arkadaş!? Bir şehri sevemez mi insan, bir şehre âşık olmak için illa denizi mi olması gerek? Mutsuz deniz şehirlerine merakım yok benim, o kadar!
Tüm şartlar sağlandığı takdirde yazmaya başlayabilirim. Pencereyi açıp gri(!) şehrin havasını soluyuncaya dek hazır olmayacağım. Bu benim ön yargılarımdan kaynaklanıyor, taktım mı takarım. Sokağın başındaki tabela çirkinse güzelleşecek! Penceremin önünü ucuz, kahverengi saksılar boyayacak…
Anlattıklarımdan muzdarip olan bir ben değilim şu koca dünyada. Yaşamak, çalışmak ve okumak için gittiği şehirlerde mutlu olmayan onlarca insan tanıyorum. O denizi yüzünden sahte sevginizle kucakladığınız, milyonlarca insanı barındıran şehirlerde yaşama gayreti sürdürenlerin kaçı mutlu? Denize lüzum yok, olmamalı. Veya bir arabaya yahut eve… İnsan gerek, seni-beni anlayan; yaşama olan umudunu yeşertecek ve sırf o insan var diye şehri memleketin bileceğin insan. Anadolu’nun kurak topraklarında mutlu insanlar var, dağın yamacında yaşayan mutlu insanları anlatan belgeseller çekiliyor. Köyümden başka yerde yaşayamam diye evlatlarının yanındaki hayata başlamadan sonlandıran Fatma teyzelere her köyde rastlayabilirsiniz. Bu insanlar, birçoğunun adım dahi atmayacağı topraklarda mutlular. Bize de lazım olan bu değil mi? Para, mal, mülk… Hepsine sahip olan insanların yaşamına nasıl son verdiğini haberlerden görüp duyup okuyabilirsiniz.