Osamu Dazai
” Yaşamım utançlarla doludur.
İnsan yaşamının ne olduğu hakkında bir fikrim yok.”
Osamu Dazai 19 Haziran 1909’da Japonya’da küçük bir kasaba olan Kanagi’de dünyaya gelmiştir. Asıl adı Suji Tsuşima’dır. 12 çocuklu kalabalık bir ailede dünyaya gözlerini açan Dazai, mutlu bir çocukluk geçirememiştir. Ailesi arasında, aile geleneklerine karşı çıkan, sürekli sorunlar çıkaran biridir. Aristokrasiye kesinlikle karşı olan Dazai, ailesinin aristokrasiye olan bağlılığına öfkeyle karşı çıkıp, onları toplum içinde küçük düşüren hareketlerde bulunması ve beraberinde en son Komünist Partiye üye olması, aileden reddedilişine sebep olmuştur. Kendisinin de belirttiği gibi: “Ne yolla olursa olsun, güldürmeliyim; öyle yaparsam, onların dediği ‘yaşantı’nın dışında kalsam bile önemsemezler; her durumda, o insanların gözüne batmamalıyım; ben hiçim, rüzgarım, havayım” gibi düşünceler içimde birikirdi. Şaklabanlıklarımla ailemi hep güldürmüş, ailemden daha çok, daha anlaşılmaz ve korkutucu gelen hizmetçilerimize bile var gücümle şaklabanlık hizmeti sunmuştum.” (Dazai, 2016, s.13)Bu kendince ailesinden aldığı bir intikamdır.
39 yıllık kısa yaşamına baktığımız zaman, olabildiğine geniş bir yalnızlık, yabancılaşma hissi ve biraz da endişe ile korkaklığın hayatında daimi bir şekilde hüküm sürdüğünü söyleyebiliriz.
Dazai’nin edebiyatla ilgilenmesinde, Japon yazar Akutagawa’nın rolü büyüktür. İdeolojik olarak da Akutagawa’dan etkilenmiş ve Marksizm’le ilgilenmeye başlamıştır. Dazai’nin hayatı, hikâyelerinde resmettiği, hayal ettiği hayatlar gibi trajiktir, absürttür.
Dünya edebiyatında hayata, dünyaya yabancı kalmış, yaşama farklı bir pencereden bakmayı deneyen -belki karanlık, belki aydınlık- yazarlar vardır. Dazai’de bu pencerenin karanlık tarafını tercih eden bir yazardır. Yabancıdır topluma ve yaşama. Aidiyet hissinden yoksun ve gitmek için her an hazırdır. “Doğmuş olduğum için beni affedin“ cümlesi, özellikle Japon kültürünü oldukça etkilemiş ve günümüze kadar gelmiştir. Kitaplarında sıklıkla ölüme ve intihar düşüncesine yer vermiş, insanın kendi türünden ve en sonunda varoluşun kendisinden uzaklaşarak yabancılaşmasını, yalnızlığını işlemiştir.
Kendisinden etkilendiği isim olan Akutagawa’nın da 35 yaşında intihar etmesi, Dazai’de inanılmaz bir etki yaratır ve hayatı hakkında onu bir çıkmaza doğru sürükler. 20 yaşındayken aldığı ağır uyku haplarıyla ilk intihar denemesini gerçekleştirir fakat ölmeyi başaramaz, hayatta kalır.
İkinci intihar denemesi ise, alkol ve uyuşturucu ile boğuşurken tanıştığı 19 yaşındaki bir kızla olmuştur. Fakat kendisi yine başarısız olurken, kız boğularak can vermiştir. “O gece, Kamakura’da denize atladık. Kadın, kuşağının kafede birlikte çalıştığı bir arkadaşının olduğunu söyleyerek güzelce katlayarak kayaların üstüne koydu. Ben de paltomu çıkarıp aynı yere koydum ve birlikte denize girdik. Kadın öldü ve ben kurtuldum.” (Dazai, 2016, s.55)
Bu intihar denemeleri devam ederken bir yandan da yazmaya devam eden Dazai, önemli bir yazar haline gelmiş, ün salmaya başlamıştır. Fakat kendisi bu sırada alkol, uyuşturucu ve veremin gölgesi altında bir yaşam sürmektedir.
Bir nevi bir otobiyografi olan Ningen Şikkaku (İnsanlığımı Yitirirken) adlı eserini 1948 yılında tamamlamıştır. Kısa bir süre sonra beraber yaşadığı Tomie Yamazaki ile evlerinin yakınında bulunan Tamagawa kanalına atlayarak intihar eder. O sırada yazmaya devam ettiği “Elveda” isimli romanı ölümünden sonra yarım kalır.
Dazai “İnsanlığımı Yitirirken” adlı eserinde zor bir soru ortaya atar: Ya insan olmak çözüm değil de sorunun ta kendisi ise? Ya ne pahasına olursa olsun insan olmak -yaşadığımız dünyanın yok olması pahasına bile- insan olmayı imkânsız kılıyorsa?
Aynı şekilde Dazai’nin eserlerinde kahramanların okuyucuya sorduğu soru şudur: “İnsan olmak ne demektir?” Cevabı ise: İnsan olmanın ne demek olduğunu hiçbir zaman anlayamamaktır.
Japon edebiyatının usta kalemlerinden olan Dazai’nin hayatı kendisinin şu satırlarında özetlenebilir: “…Yaşamaya neden devam edeyim? Bir neden göremiyorum. Yaşamak isteyenler yaşayabilir ancak. İnsanın yaşama hakkı olduğu kadar ölme hakkı da olmalı.” (Dazai,2016, s.111)
Paylaşım için teşekkürler