Özel Şairin Hayatıma Nüfuzu
- Özel Şairin Hayatıma Nüfuzu
“Mori, bakırcı çarşısı, incitepe ağzımın üniformasına sokulurdu.”
Sanırım orta ikinci sınıftaydık ya da orta üç. İlk öğretmenler hep değerlidir insan için. İlk derken; ilk harfi öğreten, ilk güzellikten bahseden, ilk hayal kurmaya dem vuran ve -şahsi olarak- ilk edebi eserlere yönlendiren…
Öğretmenimiz o ders, galiba hangi memleketten olduğumuzu, memleketlerimizin isimlerinin nereden geldiğini, gelenek ve göreneklerinin ne olduğunu sormuştu. Sevdiğim bir arkadaşım Kastamonuluydu. Söz almıştı ve Kastamonu isminin nereden geldiğini anlatmıştı. Bilenler bilir şu “Kastın neydi moni” efsanesini. Beni bu hikaye bayağı sarmıştı ve merak etmiştim. Sonra “Kastın neydi moni” hikayesini araştırmaya koyuldum. Araştırırken sonradan hayatımın neredeyse her anına nüfuz edecek o “özel” şairin dizeleriyle karşılaşagelmişim. Mişim diyorum çünkü sonradan anladım o şairin o olduğunu, o vakit tanışmış olduğumuzu…
İşte o şairle ilk; Geceleyin Bir Koşu şiirinde geçen “Mori bakırcı çarşısı, incitepe ağzmının üniformasına sokulurdu.” dizeleriyle karşılaşmıştım. İsmet Özelin de Kastamonu ile bir ilişiği vardı. İlkokulu orada okumuştu İsmet Özel. Bu şiirinde de oradan bahsediyordu. Mori Özel’in çocukluk arkadaşıydı. Hatta yine sonradan öğrendim ki Mori ile isimlerimiz bile aynıydı…
Farkında olmadan bu şiir zihnimde bir yer edinmişti. Ve yine ileride o yerinden çıkıp canlanacak ve tüm benliğimi sarmaya başlayacaktı.
“benim adım insanların hizasına yazılmıştır./Her gün yepyeni rüyalarla ödenebilen bir ceza bu”
Her gencin yaşadığı psikolojik bunalımları ben de yaşıyordum. Bu bohem dönemlerine edebiyatla ilgilenen birçok kişi tanıklık etmiştir. Etrafınızdaki çoğu kişi için kitaplarla, şiirle ilgilenmek boş bir uğraştır. Fakat siz Cemil Meriç gibi düşünüp “İnsanlar kötüydü, kitaplara sığındım” deyip hayata ilk başkaldırınızı gerçekleştirmişsinizdir. Şiir insanın ruhunu kavrayıp onu yerle bir ettiğinde bir yerlerine dokunur işte Özel’in “benim adım insanların hizasına yazılmıştır./Her gün yepyeni rüyalarla ödenebilen bir ceza bu” dizeleri de bende bir yerleri dolduruyordu. “Dünyaya gelmek bir saldırıya uğramaktır” diyen bir adamla hemhal oluyorduk sonuçta. Bize dik başlı olmayı değil, başı dik olmayı öğretiyordu. İnsanlar bize herkes gibi olmayı, durup düşünmemeyi, bir memur olup rutin bir hayatla, kahve köşelerinde dünya düzeni hakkında atıp tutmamızı emrediyordu. İşte biz bunlara hayır dediğimiz her noktada İsmet Özel şiirine sığınıyorduk. Dünyaya alışan şiir yazamaz diyordu çünkü Özel
“dilce susup/ bedence konuşulan bir çağda/ biliyorum kolay anlaşılmayacak”
Özel’in en çok konuşulan tercihi de. Bir komünist/sosyalist iken Müslümanlıkla şereflenmesidir. Birçok düşünür,yazar,sanatçı yani hayatı sorgulayan, varoluş sebebini arayan insan hayatta bir şeylere tutunmaya çalışır. Bu bir hayvandır, bir ideolojidir değişebilir. Fakat varoluş sancısından kasıt Hakikati bulma, vahdete ulaşma kaygısı ise bu kişiler inandıkları şeylere sağlam tutunurlar. Şey diyorum bu Necip Fazıl’ın bahsettiği “Bir şey koptu benden, şey, her şeyi tutan bir şey” dir. Özel de hayatının her döneminde o hakikati aramış. İlk gençlik yıllarında bunu komünistlik/sosyalistlikte bulmuştur. Aradığı şeyi bildiği için hayatının bu dönemini ve bu dönemdeki şiirlerini de yok saymaz. Nihayetinde Sezai Karakoç’un çıkardığı Diriliş Dergisi’nde Amentü şiirini yayınlayarak Müslümanlığını ilan etmiştir. Sonrasında kendisinin de bahsettiği aydınlanmayı yaşar. Amentü ile mütedeyyin kişilerin önünde bir usta olarak geçmesinin başlangıcını yaptığını düşünsek te onu iki kesim de tam sahiplenememiştir. “Zor Zamanda Konuşmayı” göze alan diriliş erleri müstesna. Kendisi de yalnızlığının onun en güçlü tarafının olduğunu söyler. Neden iki tarafta onu tam benimseyemez çünkü bahsettiğim gibi Özel hayatının her döneminde düşünmüş ve ortaya bir ütopya çıkarmıştır. Onun kimilerine göre bu daldan dala atlayışı esasında yine hakikat arayışındandır. Şair kendi hayatıyla Türkiye’yi eşleştirir çünkü. Türkiye davasına önem vermiş ender fikir adamlarımızdandır. 2007 yılına kadar kendini Şair olarak adlandıran Özel, 2007 yılında İstiklal Marşı Derneğini kurmuştur ve şuanda da fahri genel başkanlığını yürütmektedir. 2007 yılından sonra katıldığı bir tv programında kendini İstiklal Marşı Derneği genel başkanı olarak nitelendirmiştir. Nihayetinde biz Özel’den doğru bildiğimizden şaşmama inandığımız şeyin peşinden canımız pahasına da olsa gitme ve niteliği artırma eğilimlerini öğrendik. Şiirde çok büyük bir Üstad olarak kabul ediliyor şuan, düşüncede “Toparlanın, gitmiyoruz” gibi şairce bir nida ile farklılığını ortaya koydu. Sosyalistliği benimsediği dönemde de yine aktifti. Hayatı boyunca tek kaldı ve yolundan şaşmadı.
“sana yaşamak düşer çarkların gövdesinde/bin demir kapıyla hesaplaşmaktan omzun çürümelidir”
Son zamanlarda Büyük Türk Şairimizin rahatsız olduğunu hastanede yattığını duyduk. Şükür ki sonrasında taburcu edildiği yönünde olumlu haberler de kulağımıza çalındı. “bin demir kapıyla hesaplaşmaktan omzun çürümelidir” diyordu Mazot şiirinde. Bunu yaptı Özel hayatının her devresinde bin değil belki daha fazlası demir kapıyla hesaplaştı başı dik bir şekilde. Zaten bize dikbaşlı değil başı dik olmayı da öğretmişti o. Kendi deyimiyle aydınlanmasının sonrasında Müslüman olmanın gereğiyle sessiz sedasız sebat gösterdi bütün hesaplaşmalarında. Zaten onu anlamayan karşıt görüşlü çenebaz kişilere de cevaben ben kimseye bir şey anlatmak, beğendirmek zorunda değilim. Beğenmiyorsanız/inanmıyorsanız canınız cehenneme dedi. “sana yaşamak düşer çarkların gövdesinde” işte şimdi buna ihtiyacı olduğunu görüyoruz. Yaşamanın hakkını verdi,nihayetinde bunu hayatı gösteriyor. Başta da söylediğimiz gibi Şairimizin rahatsız olduğunu duyduk. Eminiz ki yıkılmayacaktır! Allah’tan acil şifalar diler, sözlerimi şairin can alıcı sözleriyle tamamlayabilirim ancak… Kendi Münacaatı ile.
“Bu yaşa erdirdin beni, gençtim almadın canımı
ölmedim genç olarak, ölmedim beni leylak
büklümlerinin içten ve dışardan
sarmaladığı günlerde
bir zamandı
heves ettim gölgemi enginde yatan
o berrak sayfada gezindirsem diye
ölmedim, bir gençlik ölümü saklı kaldı bende.
Vakti vardıysa aşkın, onu beklemeliydi
genç olmak yetmiyordu fayrap sevişmek için
halbuki aşk, başka ne olsundu hayatın mazereti
demedim dilimin ucuna gelen her ne ise
vay ki gençtim
ölümle paslanmış buldum sesimi.
…
Şimdi tekrar ne yapsam dedirtme bana yarabbi
taşınacak suyu göster, kırılacak odunu
kaldı bu silinmez yaşamak suçu üzerimde
bileyim hangi suyun sakasıyım ya rabbelalemin
tütmesi gereken ocak nerde?”