Travma ve Aitlik Meselesi
“Sen unutursun, ruh unutmaz.”
Yaşamayı, bir grubun dışında tutulmanın acısını çeker gibi sürdüren insanlar var. Doğup büyümeleri dünyanın en yavaş tarihlerinden olmuş. Yarım kalmış çocukluklarıyla bir anne göğsüne, bir baba koluna sığamamışlar. İçlerindeki küçük insanlarla büyümüş rolünü iyi yapmaya çalışarak dolaşıyorlar. Yalnızca, dolaşıyorlar. Yaşamayı hissedemedikleri gibi o küçük çocuğu hiçbir gruba, ortama, olaya, ana konduramıyorlar. İçlerindeki o küçük çocuğun net yaşını ise travmaları belirliyor. Nerede bir travması belirmişse orada kalıyor o çocuk/o insan.
Bugün travmatize olmuş ve post travmatik stres bozukluğu yaşayan kişilerin aitlik hissini incelemek istiyorum.
Travma, çocukluğumuzda yaşadığımız (genelde), beynimizin mücadele edemediği/dayanamadığı anlar/olaylardır. Bu olayların illa ki çocukluğumuzda yaşanması gerekmez. Vücudumuzun, beynimizin başedemediği, yaşamsal tehdit olarak algıladığı herhangi bir olay ya da olaylar dizisi olabilir. Bu yazıda, tek bir olaydan oluşan ve büyük travma diye nitelendirilen travmalardan ziyade, olaylar dizisi halinde her daim tekrarlanan, küçük travma diye nitelenen travmaların yol açtığı aitsizlik hissiyle haşır neşir olacağım.
Nedir bu “küçük” travmalar? Etkisi aslında yeterince büyük olan, sürekli maruz kalınan hakaret, aşağılama, sevgisizlik, değer görmeme gibi olaylardır. Sevgisizliğe ve diğer sayılan şeylere çok fazla maruz kalan beyin, fizyoloji ve psikoloji temelinden sarsılır ve bu sarsılmanın sonuçları özgüvensizlik, özdeğersizlik, kendini sevememe, paranoya, post travmatik stres bozukluğu, obsesif kompülsif bozukluk, sevildiğini hissedememe/kendini sevilecek bir varlık olarak görmeme olur. Bu sonuçlar ise kişiden kendini bir yere ait hissetme hissini çalar. Bipolar bozukluk belirtilerini de kimi zaman gösterebilme ya da bozukluğa sahip olabilme ihtimali olan travmatize kişi, bazen kendini birinin yanında “ait” hissederken, o huzuru deneyimlerken, kişiyle kurduğu muhtemelen aşırı olan bağın en ufak zedelenmesinde kırgınlığını tüm dünyaya aktardığı bir aitsizlik hissi yaşar. Artık travmatize kişi, tüm dünyaya karşı aitsizlik hisseder ve bu his çok değişkenlik gösterir. Bazen bazı anlarda gelen huzur ve aitlik hissi aşırılaşır ve bir süre sonra etkisi hızla düşer daha sonrasındaysa yerine tekrar aitsizlik hissi ve umutsuzluk gelir ve yoğunlaşarak en üst seviyelere kadar çıkar. Yoğun duyguları yaşamak da travmatize olmuş kişinin olası özelliklerinden biridir. Mutluluğu da mutsuzluğu da en yoğun haliyle yaşar. Gün içinde ise sürekli değişkenlik gösteren duygulara sahiptir ki bu duygular da yoğun olduğundan ve sürekli değişkenlik gösterdiğinden kişi çoğunlukla sık sık yorulur. Bu hem fizyolojik hem de psikolojik bir yorgunluktur. Psikolojik yorgunluktan ileri gelen bu fizyolojik yorgunluğa travmatize kişi genelde direnemeyebilir ve genelde bir uyku halinde olabilir.
Travma görüldüğü üzere kişinin hayatını birçok yönden ve yoğun bir biçimde etkiler. Aitsizlik duygusu ise kişinin peşini bırakmayabilir. Aitsizlik duygusunun temel sebeplerinden biri ise kişinin yaşadığı kötü olaydan ve olaylardan dolayı sahip olduğu psikolojik hasarları yüzünden en başta kendisine ait hissedememesidir. Bu aitsizlik hissi en başta kişinin kendi ruhu içinde bir yolculuğa çıkmaya hazır oluşu, farkındalığa cesaretli oluşu, umutlu ve kararlı oluşuyla çözüme ulaşmaya başlar. Kendi iç dünyasında bu gereklilikleri ufak da olsa sağlayabilen kişi uzman bir psikoloğa gidip terapi almaya başlamalıdır. Travma terapisinde etkisinin büyük olduğu kanıtlanan EMDR ve Bilişsel Davranışçı Terapi kişinin iç dünyasındaki sancıları bitirmeye yönelik güzel adımlar atacaktır. EMDR kişinin yaşadığı travmatik olayları göz hareketleriyle işleme ve duyarsızlaştırmayı esas alırken BDT kişinin travma sonrasında kazandığı bazı hatalı davranışları ve düşünce kalıplarını değiştirmeyi/düzeltmeyi esas alır. Travma, kişi için yaşanırken de yaşandıktan sonra da zorlu bir süreç ve deneyimdir. Kişi, sürekli etrafta gördükleriyle o ana gidebilir ve tekrardan aynı duyguları yaşayabilir. Bu yaşadığı kötü duyguların sebebini ise çoğunlukla bilmez/anlamaz çünkü bilinçaltı etraftan gördüğü şeyleri kendi içinde hatırlar ve tekrar deneyimlemiş gibi olur, bilinç ise o olayları o an net hatırlamayabilir ve yalnızca duyguları deneyimlemekle meşgul olabilir. Travmatize kişiler mutlaka uzman bir psikoloğa gitmeli ve hayatı için güzel adımlar atmalıdır, travmasından kurtulmalıdır. Aksi takdirde hiçbir yere ait hissedemez çünkü kendisine olan aitliğini bulamaz.