Yahya Kemal Beyatlı Ve Osmanlı
Yahya Kemal Beyatlı’nın hayatı aynı bir Şivekar gibi geçmiştir. Her zaman daha doğrusunu arayan hep yolda olan bir belediye başkanının oğlu. Eğitimini yavaşlatan Yeni Mektep’te eğer okumasaydı kendisi ne olacağını “Çocukluğum Gençliğim Siyasi ve Edebi Hatıralar” adlı kitabında şu şekilde anlatıyor: “Eğer oraya gönderilmemiş olsaydım tahsilim doğrudan doğruya bir yeni maarif mektebinde başlasaydı milliyetimin en hoş hatırasından mahrum kalmış olurdum. Çocukluğumda olsun birkaç sene güzel mazimiz içinde yaşamış oldum.” Yani aslında o sürekli devam eden hayatta her zaman bir şeyler ararken ki o hali; onun en mutlu en güzel zamanlarını oluşturuyor. Size bunlardan bahsetmemin sebebi, bu adamın hayatının yaşadıklarının en güzel zamanlarının Osmanlı topraklarında geçtiğini bilmenizi istememden.
Yahya Kemal bir çoğumuzun fark edemediğinin farkında olan bir şairimizdi. Yaşadığı zamanlarda yazdıklarına değer verilmedi. Şiirleri, şiir kitaplarına öldükten sonra yazıldı. 1902 de İstanbul’a geldi Vefa Lisesi’ne devam ederken bir gençlik ateşi Jön Türk olma hevesiyle 1903 te Parise gitti. Bir yıl kadar Meaux Okulu’ na devam edip Fransızca bilgisini geliştirdi. Bu sırada Fransız şiiriyle kurduğu yakınlık Türk şiirine farklı bir açıyla bakmasını sağladı. Türk şiiri ve Türkçe söz sanatlarını inceledi. “Mısra haysiyetimdir.” sözüyle şiirde dizenin bir iç uyumla musiki cümlesi halinde kusursuzlaştırılması gerektiğini anlattı. 1913 yılında İstanbul’a döndü. Darüşşafaka Lisesi’nde tarih ve edebiyat öğretmenliği yaptı. Bu yıllarda doğduğu ve çok sevdiği Üsküp şehrinin Osmanlı Devleti’nin elinden çıkması onu derinden üzdüğü için” Açık Deniz” şiirinin sonlarında bu olaya olan üzüntüsünden şöyle bahsetti:
Yalnız o kalmış ortada, asi ve bağrı hün,
Bin mağra ağzı açmış, ulurken uzun uzun
Sezdim bir aşina gibi, heybetli hüznünü!
Ruhunla karşı karşıya kaldım o med günü,
Şevkanı dinledim, ezeli muztarip deniz!
Duydumki ruhumuzla bu gurbette sendeniz,
Dindirmez anladım bunu hiç bir güzel kıyı;
Bir bitmeyen susuzluğa benzer bu ağrıyı.
Beyatlı, bırakabileceği her şeyi bırakmış gibi hissediyor. Güzel mazimizi yaşadığı doğduğu şehir düşmanların eline geçtiğindeki düşüncelerini bu şekilde dile getirmiştir. Dediğim gibi bu durum hayatının geçici bir anını etki etmemiştir. Sadece Üsküp’ü sevmezdi. Bir Osmanlı aşığıydı. Bu sevdasını eline geçen her fırsatta yazılarında dile getirirdi. Yazdıklarınında genellikle bir hikayesi olurdu. Gelin beraber “Kar Musikileri” adlı şiirinde bu durumu nasıl incelemiş ona bakalım..
Bin yıldan uzun bir gecenin bestesidir bu.
Bin yıl sürecek zannedilen kar sesidir bu.
Bir kuytu manastırda dualar gibi gamlı,
Yüzlerce ağızdan koro halinde devamlı,
Bir erganun ahengi yayılmakta derinden
Duydumsa da zevk almadım islav kederinden
Zihnim bu şehirden, bu devirden çok uzakta
Tanburi Cemil Bey çalıyor eski plakta
Birdenbire mes’üdum işitmek hevesiyle,
Gönlüm dolu İstanbul’un en özlü sesiyle
Sandım ki uzaklaştı yağan kar ve karanlık,
Uykumda bütün bir gece Körfez’deyim artık!
Bu şiirin hikayesi ise şöyledir: Beyatlı milletvekilliği yaptığı dönemlerde Ankara’da kaldığı için hep bu özlemini dile getirirdi. Bir Ankara dönüşü kendisine sorulan, “ Üstat Ankara’nın en çok neyini seviyorsunuz ?” sorusuna “İstanbul’a dönüşünü seviyorum.” diyerek İstanbul sevdasını bir kez daha dile getirmiştir. Nereye gitse İstanbul’a olan sevgisini hiçbir zaman kaybetmemiştir. Dünyanın öbür ucuna da gitse Üsküp’ü ve Rakofça’yı da aklından çıkaramamıştır. Yahya Kemal çok büyük bir şairdir bu yüzden Türk Edebiyatı tarihi içinde “Dört Aruzcular” dan biri olarakta kabul edilir.
Yazardan Tavsiyeler:
Yahya Kemal Beyatlı’yı anlamak için öncelikle bir sevdanız olmalı. İstanbul aşığı olan bu adamı anlamak zordur. Ruhu olmayan anlayamaz. Öncelikle şiirlerini benimseyip satır aralarını okursanız bu sevdalı adamı daha iyi anlayacağınızı ve ona hayranlık duyacağınıza eminim.
Harika 10 numara bir yazı olmuş kalbine, gönlüne eline sağlık…
Hayırlara vesile olsun inşaallah Ekrem Bey. Devamını bekliyoruz…