Yanlış Bildiklerimiz: Afrika
Afrika Kıtası deyince çoğumuzun aklına bu görsel gelmektedir.
Peki ya bu görselin de Afrika Kıtasına ait olduğunu söylersem?
Afrika Kıtası, hakkında pek çok yanlış bilginin sorgulanmadan kabul edildiği, yaratılan ‘yardıma muhtaç insanlar’ imajının ‘güçlü Afrika’ imajından daha çok prim yaptığı bir coğrafyadır. Ne var ki Afrika Kıtası’nda açlıkla mücadele eden insanlar olsa da bu tüm kıta için geçerli değildir. Kıtada Güney Afrika Cumhuriyeti gibi ekonomik olarak hızla büyüyen ülkeler mevcuttur. Örneğin; Ruanda uzun yıllar süren iç savaşın ardından yıllık %6.5 ila %7 arasında büyüyen ekonomisi ile dikkatleri üzerine çekmektedir. Ruanda kıtada akıllı telefon – Mara Phone – üreten ilk ülke olmuştur.
Afrika Kıtası’ndaki ‘vahşi doğada yaşayan ilkel kabileler’ ise yine tüm kıtaya mal edilen bir başka yanlış algıdır. Belgesellerde sık sık karşılaştığımız balta girmemiş ormanlarda ilkel hayat süren kabileler olsa da bu tüm kıta nüfusu için söz konusu değildir. Yine kıtanın tamamen çöl olduğu ya da tamamen tropik olduğu söylemleri de gerçek dışıdır.
Afrika Kıtası’nda tek bir ‘Afrika’ devleti olduğu ise kıta ile ilgili başka bir yanılgıdır. Sanılanın aksine, yüzölçümü 30 milyon 370 bin km2 olan Afrika Kıtası’nda, Birleşmiş Milletler tarafından tanınan 54 ülke, Afrika Birliği tarafından tanınan 55 ülke mevcuttur. Batı Sahra Arap Demokratik Cumhuriyeti, Fas Krallığı tarafından topraklarında hak iddia edilmesi sebebi ile tanınmamaktadır.
Afrika Kıtası’nın tek bir ülke olarak algılanması ise bir başka yanılgıyı doğurmaktadır: ”Afrika’da tek bir dil ‘Afrikanca’ konuşulmaktadır.” Sanılanın aksine kıtada sömürge ülkelerin dilleri – İngilizce, Fransızca, Portekizce ve İspanyolca – dışında Svahili, Hausa, Zulu gibi pek çok yerel dil de konuşulmaktadır.
Afrika Kıtası’nda sömürge öncesi dönemde sadece kabile hayatı olduğu, devlet geleneği olmadığı ise başlı başına bir yanılgıdır. Kıtada, tarihi çok eskilere dayanan, bir kısmı bugün de varlığını temsili olarak sürdüren Mali, Songhay, Kanem-Bornu, Gana, Luanda gibi pek çok krallık ve imparatorluk mevcuttur.
1400’lü yıllarda Portekizlilerin Afrika Kıtası’na gelmesi ile başlayan sömürgecilik faaliyetleri, Avrupalı devletlerin kıtayı ‘ilkel’, ‘ilkel bir alt kültür’, ‘medenileştirilmesi gereken’ bir coğrafya ilan etmesi ile ‘medenileştirme’ çabaları üzerinde temellendirilmiştir. 1884-85 Berlin Konferansı (Scramble for Africa) ile Avrupalı devletler arasında paylaşılan kıta, uzun yıllar boyunca sömürgeci güçlerin yönetimi altında insanlık dışı muamelelere maruz kalmıştır. Köleleştirilen insanlar Avrupa’ya ve Amerika’ya iş gücü olarak taşınmış, kıtanın yeraltı ve yerüstü kaynakları Avrupalı devletler tarafından sömürülmüştür. Sömürge döneminde yaratılan bu imaj bugün, Afrika Kıtası hakkında doğru sanılan yanlışları doğuran en önemli etkenlerden biridir.
1941 Atlantik Beyannamesi’ne kadar devam eden sömürge süreci, beyannamenin yayınlanması ardından Birleşmiş Milletler’in kurulması ve ulus devlet bilincinin yayılması Afrika’da dekolonizasyon sürecini başlatmıştır. Afrika devletleri bağımsızlıklarını kazanmak için silahlı/ silahsız mücadele etmiştir.1960 yılında 16 Afrika ülkesinin bağımsızlığını ilan etmesi sebebi ile bu yıl ‘Afrika Yılı’ olarak anılmaktadır. 1963 yılında kurulan Afrika Birliği Örgütü ile bağımsızlıklarını pekiştiren Afrika devletleri, bu yıldan itibaren egemenliklerini pekiştirmeye, iç çatışmaları önlemeye ve kıtada barışı kalıcı hale getirmeye odaklanmıştır. Sömürge döneminde farklı etnik grupların farklı ülkeler içine dağıtılması, sınırların toplumsal yapılar göz ardı edilerek belirlenmesi, uygulanan kimlik politikaları gibi nedenler zaman zaman kıtada çatışmalar ve iç savaşlar çıkmasına neden olsa da, Afrika Kıtası uluslararası sistemdeki önemini korumakta, günümüzde hala dikkatleri üzerine çekmektedir.